Mahfi Eğilmez: Biz dört kişiydik

“`html

Mahfi Eğilmez’in Anıları ve Ekonomi Üzerine Düşünceleri

Mahfi Eğilmez

Benimle birlikte Rüşdü Saraçoğlu, hükümetin hatalarını yalnızca kendi aramızda değil, kamuoyuna da aktardık. Zaman zaman eleştirilerimiz gazetelerin baş sayfalarında yer buldu. Bir gün, iktidar partisi milletvekilleri bizim Özal’a yaptığımız eleştirileri ileterek şikâyet etmişlerdi. Bu durum üzerine Özal, ekonomi ile ilgili bakanlar ve bürokratların katıldığı toplantılardan birini bu meseleye ayırmıştı. Yarım saat boyunca bize, “aynı gemide olduğumuzu” ve hükümeti halka şikayet etme hakkımızın olmadığını nazik ama giderek sert bir şekilde izah etti. O toplantıda hiçbiri konuşmadı; belki de Özal’ın en çok sevdiği bürokrat olan Rüşdü Saraçoğlu, cevap vermek istemişti. Özal’ın yüzü o an neredeyse tamamen değişmişti. Sonrasında, “Sen Bundesbank Başkanı değil, ama umarım bir gün o seviyeye gelebilirsin,” diyerek sesini yükseltmişti.

Her yıl, OECD Bakanlar Konseyi toplantılarına Ali Tiğrel ve Ercan Kumcu ile birlikte katılırdık. Faik Öztrak da bize eşlik ederdi. Bu toplantılarda Türkiye’nin ekonomik durumunu anlatır, Ali Tiğrel gerekli bilgileri sağlar, biz de destek verir ve soruları yanıtlamasında yardımcı olma görevini üstlenirdik. Ali’nin İngilizcesi mükemmel olup, İngiliz delegeden bile daha akıcıydı. Londra’daki Imperial College’da kimya mühendisliği okumuş, aynı okulda yüksek lisans yapmış ve ardından doktorasını tamamlamıştı. Ekonomik konulardaki başarısı kadar dil becerisi de herkesi etkilerdi; çoğu zaman diğerleri soru sormaktan çekinirlerdi.

Rüşdü Saraçoğlu, Türkiye’de merkez bankası bağımsızlığını savunan ve günümüzdeki para politikalarını oluşturan önemli bir figürdü. Ekonomi ve istatistik alanında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden lisans aldıktan sonra ABD’de Minnesota Üniversitesi’nde doktorasını gerçekleştirerek, Nobel ödüllü Thomas Sargent ile birlikte rasyonel beklentiler teorisi üzerine makaleler yazmıştı. Ailesinde liderlik özellikleri taşıyan bir geçmiş var; dedesi eski başbakanlardan Şükrü Saraçoğlu’dur. Konuşmaları nadir olsa da dinlenilmeye değerdi.

Ercan Kumcu, merkez bankasının modernleşmesine büyük katkılarda bulunmuş bir isimdir. Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Boston College’da doktora yapmış, ardından birkaç üniversitede ders vermiş ve nihayet Türkiye’ye dönerek Merkez Bankası’nda çalışmaya başlamıştır. Akıllı ve ilkeli bir teknisyendir. Bu dörtlü içinde en çok birlikte çalıştığım kişi Ercan’dı. İki kitap yazdık (Krizleri Nasıl Çıkardık ve Ekonomi Politikası) ve uzun yıllar üniversitelerde birlikte Ekonomi Politikası dersi verdik. Ortak kitabımız üniversitelerde ders kitabı olarak hala kullanılmakta ve referans gösterilmektedir.

Bu dört kişi arasında eğitimini tamamen Türkiye’de tamamlayan tek kişi bendim. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden (Mülkiye) iktisat ve maliye lisansımı alarak, Maliye Müfettişi olarak kamu sektöründe görevime başladım. Doktoramı da görevdeyken Gazi Üniversitesinde kamu maliyesi üzerine yaptım. Ailemden öğrendiğim bazı önemli ilkeler, “Hangi amaca hizmet ettiğini bilmediğin işlere girme,” “Eğer ilişkin varsa, aklına yatmayan konulara onay verme,” ve “hata aramadan önce kendini sorgula,” benim için öğrendiğim bilgilerin yanında çok değerlidir.

Özellikle Yüksek Planlama Kurulu, Para Kredi Kurulu ve Cumhurbaşkanının ekonomi toplantılarında, gündemi inceler ve ekonomiyi olumsuz etkileyecek kararlar varsa birlikte itiraz ederdik. Bazı durumlarda başarılı olur, bazılarını ise engelleyemezdik. Siyasi figürlerin bazıları bize kızsa da şikayet edilmeleriyse umurumuzda değildi. Kendimi bu kurumlardan atılacak olsak bile, bilgi ve deneyimim sayesinde daha yüksek olanaklarla yeni iş bulabileceğimizi biliyordum.

Bilim, teknik ve analitik düşünme gibi yetenekler eğitimle kazanılır. İyi okullarda öğrenim gördük. Benim eğitimim Türkiye’de gerçekleşmiş olmasına rağmen, Mülkiye’nin sağladığı eğitim yurt dışındaki birçok iyi okul ile benzer niteliklere sahipti. Analiz becerimiz yüksekti ve çeşitli alanlarda uzmanlaştık. Rüşdü ve Ercan, para teorisi konusunda uzmanlaşmışken; Ali Tiğrel mühendislik geçmişi ile matematiksel modelleme bilgisi sayesinde ekonomik konuları rahatlıkla inceleyebilmekteydi. Ben de kamu maliyesi ve maliye politikası alanında uzmanlaşmıştım. Ortak noktamız makroekonomi ve makro dengeler üzerineydi. Bu yeteneklerimiz bir araya geldiğinde, geniş bir perspektifle durumu değerlendirebiliyorduk.

Ahlak ve değerler, okulda öğrenilmez; bunlar aileden edinilir. Rüşdü’nün dedesi eski başbakanlardan Şükrü Saraçoğlu’ydu. Bizim ailelerin çoğu yüksek öğrenim görmüş bireylerdir ve para yerine yüksek ahlaka verilen önemin altını çizerdi. Devletin hesaplarını titizlikle yapmaya özen gösterirdik. Babamın görev yaptığı kurumda kendisine bir şoför ve araç tahsis edilmesine rağmen, bu arabayı yalnızca iş amacıyla kullanıyordu. Biz çocuklardan bir tanesi bile o araca binemezdi; bazen yoldan geçerken bize selam verip gidebiliyordu. Günümüzde ise, resmi araçlarla ailelerini gezdiren bürokratları görünce, geçmişe dönüp nereden buralara geldiğimizi sorgulamak zorunda kalıyorum.

Geçmişle bugünü düşündüğümde, aklıma hep aynı soru geliyor: “Önce bürokratlar mı bozuldu yoksa kurumlar mı?” Her ikisinin de iç içe geçmiş olduğunu düşünüyorum. Çünkü öncelikle bürokrasiyi etkileyen unsurlar değişti. Türkiye’deki bürokrasinin ve yargının, üniversitedeki keyfiyetin asıl destekleyicisi orduydu; ordunun zayıflaması ile birlikte diğer yapılar da çökmeye başladı.

1997’de özel sektörde çalışırken müsteşarlık teklifini kabul etmemin başlıca sebebi bu bozulmayı durdurmak adına bir şeyler yapabileceğimi düşünmemdi. Ama maalesef beklentim gerçekleşmedi. Siyasetçilerin bana verdikleri sözler tutulmadı ve planlarımız asla örtüşmedi. Beş ay süren müsteşarlık dönemimden istifa ederek ayrıldım. Böylece bu gruptan devlet içerisinde kimse kalmamış oldu. Sadece, hala görevde olan dürüst ve idealist bürokratların anlatacakları kalmıştı.

Rüşdü Saraçoğlu’nun cenaze töreninde, gözlerimi kapattığımda tüm bu anılar zihnimden bir film şeridi gibi geçti.

Biz dört kişiydik. Bir araya gelişimiz tamamen rastlantısaldı. Ancak ülkemiz için çabalamalarımız, kendi irademiz doğrultusunda gelişti. Ülke için gayret etsek de istediğimiz sonuçları elde edemedik ve savunduklarımızı kabullendiremedik. Eğer bunu başarabilseydik, belki de bugün bu durumlarla karşılaşmayacaktık. Ne kadar yazık!

Bu makale, Mahfi Eğilmez’in kişisel blogundan alınmıştır.

“`

Related Posts

ABD-Çin zirvesi Londra’da gerçekleşecek

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve ABD Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’in, 9 Haziran’da ticaret anlaşmasıyla ilgili Çinli yetkililerle görüşeceğini duyurmasının ardından Çin tarafı da …

Temmuz zammı büyük oranda netleşti: Memur ve emekli zammında olası senaryolar neler?

Temmuz zammı büyük oranda netleşti: Memur ve emekli zammında olası senaryolar neler?

Alman sanayisinde şirketler üretimi azalttı

Almanya’da sanayi üretimi, ikinci çeyreğe gerilemeyle başlayarak nisanda yüzde 1,4 azaldı.

Yerli seyir füzesi SOM hedefi tam isabetle vurdu!

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, TÜBİTAK SAGE tarafından geliştirilen uzun menzilli seyir füzesi SOM’un, yerli turbojet motoruyla yapılan test atışında hedefi tam isabet vurduğunu bildirdi.

Konut kredisi faiz oranları yükseldi: İşte 2 milyon TL’nin geri ödeme planı

Ev almak isteyen vatandaşlar, bankaların konut kredisi faiz oranlarını yakından takip ediyor. 6 Haziran 2025 itibarıyla konut kredisi faizlerinde yaşanan artış, özellikle 120 ay vadeli büyük tutarda kredi çekmeyi planlayanlar için önemli bir gelişme oldu. İşte 2 milyon TL konut kredisinin güncel ödeme planı…

Merkez Bankası rezervleri 4 haftadır yükseliyor

Merkez Bankası rezervleri 30 Mayıs haftasında 80 milyon dolarlık artışla 153 milyar dolara yükseldi.